İSRAİL
– TÜRKİYE EVLİLİK SÖZLEŞMESİ…
KIM
DAMAT, KİM GELİN?
KİM
KİMİ KAZIKLADI?
KİM HALKINI
KANDIRIYOR?
Beklenilen
anlaşma nihayet yapıldı. İsrail – Türkiye ilişkileri normalleşme sürecine
girdi. Adama sorarlar, “yahu madem barışacaktınız, ne diye darıldınız?” Esasında
bunun cevabı çok uzun. Onu başka bir sefere yazarım.
Başlamadan
önce ifade etmeliyim ki, her barış iyidir. Hayırlara vesile olur inşallah. Şimdi
sözü fazla uzatmadan evlilik sözleşmesine benzeyen şu mutabakat mıdır, anlaşma
mıdır her neyse bir bakalım. En başta Türkiye’nin arzusu olan üç madde ile başlayalım:
Madde
1- İsrail, Türkiye’den özür dileyecek.
Tamaaaam; diledi. Bu konu bitti efendim. İsrail, Türkiye’nin talebi olan bu şartı yerine
getirdi. İsrail, Türkiye’den Mavi Marmara’dan dolayı özür diledi mi acaba?
Bence
hiç böyle bir şey olmadı.
Obama
abi bastırdı, Netanhayu, Erdoğan’ı telefonla aradı ve “özür dilerim” dedi.
Kim dedi? Natanyahu dedi. Yani Natanyahu
özür diledi. İsrail devleti (has ve halila-Tanrı esirgesin) özür filan dilemedi.
Natanyahu tam olarak ne dedi? Yazılı
bir belge var mı mesela? Yok. Örneğin Erdoğan’ın Putin’e yazdığı mektup gibi “üzüntüleri
belirten” ya da “İsrail devleti özür diler” gibi yazılı bir şeyler var mı? Yok…İkisi konuştu,
Obama abi de şahit olmuş. Hepsi bu… Yani bu özür işi, affedersiniz, “osuruktan
teyyare, selam söyle o yâre”. İşte o kadar…
Madde
2- İsrail devleti Mavi Marmara Gemisinde ölenlerin ailelerine tazminat
ödeyecek.
Tamaaaam.
Anlaştık. Bu konu da bitti efendim. İsrail, Türkiye’nin talebi olan bu şartı
yerine getiriyor mu acaba?
Bence
hiç böyle bir şey yok.
İsrail
ölenler için tazminat filan (has ve halila-Tanrı esirgesin) ödemiyor.
Ödemeyecek. Ödemez. Neden ödemez? Eğer öderse bu, bundan evvelki tarihlerde, pek
çok operasyonda ölen insanların İsrail’den tazminat isteme hakkını doğurur. Emsal
olur. Bundan sonrası için de örnek teşkil eder. İsrail bu ketenpereye gelmez.
Gelmemeli.
“Peki
abi, 20 milyon dolar ödeniyor deniyor. Yalan mı yani? Böyle bir şey yok mu?”
Var
arkadaşlar. Bakın nasıl var? İsrail bu parayı Türk Vakfı isimli bir vakıfa hibe
olarak yatırıyor. Vakıf yöneticileri bu parayı Mavi Marmara Gemisi'nde ölenlerin ailelerine mi paylaştırırlar, yoksa kendileri mi malı götürürler, neyse ne.
Bizi alakadar etmiyor. İsrail vakfa bağış yapıyor. Konu kapanıyor. O kadar.
Yani tazminat filan ödemiyor. Teknik olarak bağış yapıyor.
“Yahu
ne fark eder, ödeniyor mu, ödenmiyor mu, sen ona bak” demeyin
sakın. Çok fark ediyor. Tarih bunu bağış diye yazacak, uluslararası hukuk bağış
diye yazacak, tazminat diye değil. İleride kimse İsrail’e “tazminat
ödemiştiniz” diyemeyecek. Hukuken bu bağış.
Bu
arada unutulmaması gereken bir husus daha var. Bu Mavi Marmara Gemisi yüzünden
İsrailli subaylar hakkında açılmış bir sürü dava var. Bu anlaşmayla davalar
kapanacak. Uluslararası mahkemelerde bu davaları savunmak hiç de ucuza mal
olmuyor. Üstelik kazanılıp kazanılmayacağı da belli değil. İsrail verdi 20
milyon doları. Konu kapandı. Böylesi daha ucuza geldi. Ne de olsa Yahudi kafası…
Madde
3- Türkiye, Gazze ablukasının kalkması konusundaki taleplerini geri çekecek.
Bu
işin can alıcı noktası burada. Hiç bir şekilde İsrail bu konuda taviz vermedi.
Bu konuyu tartışmadı. Ambargo uluslararası hukuka uygun bir şekilde konmuştur
ve devam etmektedir.
“Efendim,
Türkiye şimdi bayram için bir sürü insani yardım, hediye ve filan
gönderiyormuş, yalan mı bunlar yani?”
Yalan
filan değil. Doğrudur. Ancak bütün bu malzeme İsrail’in Ashdod Limanına
gelecek. Gemideki malzemeler İsrail’in Gazze’ye girmesine izin verdiği
malzemelerdir. İsrail bu malzemeleri denetleyecek, eğer bir katekulli yoksa
hepsini Gazze’ye gönderecek. Zaten her gün 700-800 TIR “izin verilen” malzeme
Gazze’ye giriyor. Değişen ne? Türkiye neyi değiştirebildi?
Esasında Mavi Marmara Gemisi gelirken de İsrail bunu teklif etmişti. “İnsani malzeme
diyorsunuz, yardım malzemesi diyorsunuz, buyurun, yardımcı olalım. Mavi Marmara
Ashdod Limanımıza yanaşsın, malzemeleri denetleyelim, uygunsa hemen Gazze’ye
gönderelim.” Ama bu organizasyonu yapanların derdi, yardım değildi.
Ambargoyu kırmaktı. Hatta müdahalenin geleceğini gayet iyi biliyorlardı.
Konvoyun arkasına bir de Türk savaş gemisi takılmıştı. Allah’tan bir delilik
yapmadılar…
Üstelik
Mavi Marmara’nın yardım malzemesi diye getirdiği yük, sadece tarihi geçmiş
ilaçlardan oluşuyordu.
“Yahu,
şimdi Türkiye, Gazze’de elektrik santrali, denizden tatlı su üreten bir fabrika
filan yapacakmış. Üstelik Gazze’yi yeniden inşa edecekmiş. Yıkılan alt yapıları
filan yapacakmış, yani bunlar palavra mı?”
Değil
efendim. Doğrudur. Ancak bu işler için gerekli tüm malzeme İsrail’in Ashdod
limanına gelecek, İsrail her gramını kontrol edecek, ondan sonra Gazze’ye
girişi mümkün olacak.
Türkiye
bunu kabul etti. Böylece esasında ambargoyu kabul etti. Madem
kabul edecektiniz, ne diye bu kadar patırtı çıkarttınız? Olan nedir biliyor
musunuz? Türkiye çark etti. Döndü. Tükürdüğünü yaladı. Şimdi anlaşmanın
maddelerini değişik bir şekilde yorumlayıp, cilalayıp Türk halkına yutturmaya
çalışıyorlar. “Yok, ambargoyu kaldırttık, yok özür dilettik, yok
tazminat aldık” filan. Boş versene… Hadi İsrail’in denetlemediği, izin
vermediği bir koli malı sokasınıza Gazze’ye göreyim…
Türkiye
Gazze’nin alt yapısını yapacakmış. Türkiye Gazze’yi yeniden inşa edecekmiş. Sen
ne diyorsun be abi? Türkiye’nin alt yapısı bitti de sıra Gazze’ye mi geldi?
Daha
dünkü yağmurda Üsküdar Meydanı yine denizle birleşti.
Unuttunuz
mu Kâğıthane'de su basan evleri?
Unuttunuz
mu sele kapılıp minibüste ölen işçileri?
Unutunuz
mu Topkapı’da TIR parkında ölen insanları.
Onların
hepsi TÜRK idi. Bu TÜRK’ler insan değil miydi? Yalnız Gazze’li kardeşlerimiz(!) mi
insan? Bu memleketin has evlatları insan değil mi? Mavi Marmara Gemisinde
ölen insanlar için “bana mı sordunuz da gittiniz” dediğiniz gibi, bu
sellerde alt yapısızlık yüzünden ölen insanlara da “bana mı sordunuz da
orada bulundunuz?” mu diyeceksiniz?..
Yazıklar olsun be…
Sayın
Cumhurbaşkanım, bizzat size soruyorum. Size ne Gazze’den, bırakın bu işleri, İslam
dünyasının yeni halifesi mi olmak istiyorsunuz? Türkiye’nin her derdi bitti de
sıra Gazze’ye mi geldi? Gazze’yi yeniden inşa edeceğinize Güneydoğu’da yıktığınız
Türk şehirlerini, Türk kasabalarını yeniden yapsanıza…
Haaa,
Filistin’li, Gazze’li kardeşlerimiz deyince bakın aklıma ne geldi?
11 Ağustos 1976. O zamanki adıyla Yeşilköy Hava meydanı. İki terörist El-Al
kontuarına gelerek eylem yapıyorlar. Hani şu Atatürk Hava Limanına bir-iki gün
evvelki terörist eylem gibi. 4 kişi ölüyor. Baskını kim mi yapıyor? İşte
resimler. Filistinli iki geberesice terörist. Sonra ne mi oldu? Canlı
yakalandılar. Sağmalcılar Ceza evine kondular. Bir sene sonra da kaçtılar. (!) İyi
mi?
(Google-Türk
de arayın, yok bu bilgi. Atatürk hava Limanı baskınından sonra bu kadar yayın
içerisinde bir tek söz bile edilmedi. Basında da bir satır bile okumadım. Yuh
sana Türk Medyası, ulan hepiniz de mi satıldınız? Şalom seni de bekliyorum.
Bakalım sen yazacak mısın?)
Eyyy
(!) Türkiye… Yardım etmeye çalıştığımız Filistinliler bunlar işte. UYANIN!
Bu
arada T.C. Başbakanı Binali Yıldırım anlaşmanın parafe edilmesinin ardından
yaptığı konuşmada bir cevher yumurtluyor.
-Cenin’deki
Erez sanayi bölgesinin inşaatını da çabuklaştıracağıııızzz !
Şak
şak şak şak şak !!!!
Binali
abi, Cenin Batı Şeria’da, Erez ise Gazze’de… Yani bilmiyorsan sus bari.
Yakışmıyor. Türkiye Cumhuriyeti siyasi
hayatında galiba ilerki günlerde yeni bir “Yıldırım Akbulut” vakası
yaşanacak. Ne diyelim, onun da hayırlısı…
(Bu
arada Binali Yıldırım’ın basın toplantısında İsrail’li bir gazetecinin sorduğu
soruya yanıt vermeden evvel “sen nerelisin, İsrailli mi?” diyerek gazeteciyi aşağılaması dikkatlerden
kaçmadı. Yani zihniyette değişim yok…)
İşte
Türkiye’nin “şartlarımız, şartlarımız” diye çemkirdiği üç madde bu…
Şimdi
diğer maddelere gelelim.
Madde
4- İsrail ve Türkiye tam diplomatik ilişkiye başlayacak. Yeniden karşılıklı
büyükelçiler atanacak. Her iki taraf NATO, BM gibi uluslararası platformlarda
biri birilerinin çıkarlarına ters düşecek kararlar almamayı taahhüt edecek.
Bu
ne demek biliyor musunuz? İsrail yıllardır NATO’ya girmeye uğraşıyor.
Türkiye de veto ediyor. (Daha evvelde OECD için İsrail’i veto etmişlerdi) Bu mesele böylece halledilmiş oluyor. Bu
İsrail için çok büyük bir kazanç.
Yahu
Türkiye, neden buna hiç değinmiyorsunuz, halkınıza bunu da söylemiyorsunuz. Bir
kelime bile etmediniz. Yemiyor mu?
Madde
5- Türkiye Mavi Marmara ile ilgili İsrailli subaylar aleyhine açılmış bütün
davaları geri çekecek.
Bu
hukuken mümkün olabilir mi? Çok şüpheliyim. Gerçi anlaşmanın geçerli olabilmesi
için her iki ülke konuyu parlamentolarında görüşüp karar altına alacak. Sözleşmeler
parlamentolar tarafından onaylanacak ve ondan sonra yürürlüğe girecek. Türk
hükümeti bununla ilgi kanun çıkartacakmış…
Fakat
dediğim gibi Türk Hükümeti uluslararası mahkemelerde açılmış bulunan bu
davaları istese bile durdurup durduramayacağından emin değilim. Bu davaları
Türk hükümeti açmadı. Örgütler ve şahıslar açtı. Avukatlar şimdiden “geri
çekmeyeceğiz” demeye başladılar.
Madde
6- Türkiye Hamas’ın ülkeyi İsrail’e karşı faaliyetleri için bir üs olarak
kullanmasını engelleyecek. Bunun karşılığında İsrail Türkiye’deki Hamas’ın
komuta merkezinin kapatılması talebini geri çekti. 2014 yılında Gazze savaşına
sebep olan üç İsrail’li gencin öldürülmesi planlayan Salah Aruri Türkiye’den
gönderildi. Türk yetkililer geri gelmesine izin vermeyeceklerini vaad ettiler.
İnşallah…
Aruri kovuldu. Hamas Türkiye’de bağış toplayamayacak. Türkiye sınırları
içerisinde İsrail’in aleyhine faaliyet planlanmayacak ve yapılmayacak…
İsrail’de
halk bu maddeye çok tepkili. Hamas Türkiye’den kovulmalıydı, bunu anlaşmaya
koymalıydınız diyorlar.
Madde
7- İki ülke arasında istihbarat alış verişi yeniden başlayacak…
Buna
da eyvallah…
Madde
8- 2014 Gazze savaşında kayıp olan bir İsrail vatandaşı ile savaş sırasında
ölen iki İsrail askerinin naaşları hala Hamas’ın elinde. İsrail bunları geri
istiyor. Türkiye bu konuda İsrail’e
yardım edeceğini vaad etti.
Esasında
böyle bir madde anlaşmada yok. Bu iki önemli konu ek olarak geçiyor. Fakat çok
önemli. İsrail, Türkiye’nin herhangi bir talebinde bunu masaya koyarak “vaad etmiştiniz, hadi gösterin bakalım kendinizi” diyecektir.
İsrail
halkı bu eklere de çok tepkili. “İstediğimizi
alamadık” diyorlar. Kayıp vatandaşın ve ölen iki askerin aileleri Türkiye
konsolosluğu önünde eylem yapıyorlar.
Ancak
uluslararası yorumcular bu Hamas maddeleri dolayısıyla Türkiye’nin kuyruğunu dik
tutabildiğini ve bunun sayesinde anlaşmanın yapılabildiğini yazıyorlar. İnşallah
bu konular da hallolacak... Ne diyelim? Amen…
İki
ülke arasındaki bu gerginlik her iki ülkeye ne kazandırdı ne kaybettirdi?
1-İsrail
askerleri Türkiye’de eğitim çalışmaları yapıyorlardı. İsrail bu olanağı
kaybetti. Bu çok çok da önemli değildi. Bu eğitimler Yunanistan’a kaydırıldı.
2-İsrail
silah sattığı çok önemli bir müşterisini kaybetti.
3-Türkiye
de önemli miktarda turizm gelirinden oldu.
4-Türkiye
İHA’ları (İnsansız Hava Aracı)
İsrail’den alamayınca kendisi imal etti. Bu Türkiye için büyük bir kazanç oldu.
5-Her
iki ülke, aralarındaki soğukluğu önemsemeden dargınlığın sürdüğü yaklaşık 6
yılda 2 milyar dolarlık ticaret hacmini 5 milyar dolara çıkarttı. Yani para
siyaseti takmadı…
6-Türkiye
şu sıralarda çok ihtiyaç duyduğu füze-roket savunma sistemi olan Demir Kubbe
’den yoksun kaldı. Belki bundan sonra…
7-Türkiye
yine şu sıralarda çok ihtiyacı olan istihbarat paylaşımından yoksun kaldı.
8-Belki
bundan sonra İsrail, Akdeniz’den çıkartmakta olduğu doğal gazı Türkiye’ye ve
Türkiye üzerinden Avrupa’ya pazarlama şansını bulacak. Türkiye olmazsa bu gaz
pazarlanamaz mı? Olabilir ama Türkiye ile daha iyi. Menfaatler müşterek. Anlaşmada bununla ilgili madde yok. Ancak
ümit ediliyor…
9-İsrail
NATO için Türkiye’den vize almış gibi gözüküyor. Bu çok önemli bir gelişme…
Netice:
Tarihçi-yazar Luis Fıshman bu anlaşma ile ilgili bakın neler yazdı:
“Hikâyenin
aslı, İsrail’in içine düştüğü bu uluslararası krizi kendi lehine çevirerek
büyük bir diplomatik zafer kazanmasıdır. Bu zafer başbakan Netanhayu’ya çok çok
ciddi bir itibar kazandırdı.” NOKTA.
İsrail
halkının % 85 i bu anlaşmadan memnun değil. Özellikle Hamas maddelerinden. Ama
İsrail halkı Türkler’ den değil, Erdoğan’dan nefret ediyor…
Son
olarak da Türk siyasilerine, en tepeden en alta kadar bir tavsiye. Yalnız
İsraillilerle değil, her kiminle olursa olsun, konuşurken karşınızdakine “siz”
diye hitap edin, aşağılamayın, bununla bir yere gelemezsiniz. Böyle
yücelemezsiniz. Bu hitap tarzı, bu hitabet tavrı karşınızdakini küçük
göstermez, sizin terbiyenizin ve seviyenizin yorumlanmasına sebep olur.
Şimdi
siz karar verin, kim gelin, kim damat, kim kimi kazıklamaya çalışıyor, kim halkını
kandırmaya çalışıyor, kim kazançlı kim kayıpta?
Her
ne ise, hayırlara vesile olur inşallah…
Sevgili
kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım.
Bu
hafta da bu kadar.
Sevgiyle
kalın, hoşça kalın.
Aaron
Baruch (Ankaralı)